.

30 Aralık 2011 Cuma

HAYRA ANAHTAR,ŞERRE KİLİT OLMAK

İslam Dininin en önemli ilkelerinden birisi,
"iyiliği tavsiye etmek,kötülükten sakındırmak" prensibidir...Kur'an'ın bir çok ayetinde Mü'minlerin görevlerinden sayılan bu ilke,toplumda iyilik ve güzelliklerin yayılması,kötülük ve çirkinlikleirn azalması için en etkili yoldur...
Bu görevi yerine getirmede kadın-erkek herkes bilfiil sorumludur....
Bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.iyiliği emreder,kötülükten alıkoyarlar.namazı kılar,zekatı verirler.Allah ve Rasulune itaat ederler.İşte bunlara Allah merhamet edecektir.Şüphesiz Allah,mutlak güç ve hikmet sahibidir". (Tevbe,9/71)
Her müslümanın hayrın kapısını açan bir anahtar,şerrin,yani kötülüğün kapısını kapatan bir kilit görevini üstlenmesi kaçınılmaz olmaktadır....

Yasin-i şeriflerimizide okumaya devam edelim,sayımız tamam olduğunda tekrar bağışlarız Allah'ın izniyle....
Selamlar, (Gülcan )

GELİBOLU17, Bloğcu kardeşimizin başlatmış olduğu "yâsin-i şerif "okumaya katılırsanız seviniriz.
Hayırlı günler

23 Aralık 2011 Cuma

ALLAH'ım !

Bize kalp verdin; sevgini lütfet!
Bize gönül verdin; aşkını ihsan et!
Bize çeşit çeşit duygular verdin; irfanını ve şahadetini ikram et!
Bize akıl verdin; ilmini ve hikmetini nasip et!
Kalbimize Senden başkasının Senin için olmayan sevgisini koyma!
Gönlümüze Senden başkasının aşkını yerleştirme!
Duygularımıza boş düşünceler ve yaramaz hülyalar verme!
Aklımıza faydasız bilgiler koyma!
Bizi yeryüzü bahçende hakikat arısı kıl!
Bize hakkı sevdir!
Bize doğruyu sevdir!
Bize Senin yolunu sevdir!
Bize Senin dinini sevdir!
Bize hizmetini sevdir!
Bize Senin Yüce Zatını ve esma-i hüsnanı sevdir!
Bize tüm sevdiklerimizi Senin için sevmeyi nasip et ve bize rızana ulaşmayı kolaylaştır!
Âmin…

Hayırlı cumalar.

21 Aralık 2011 Çarşamba

CENNETİ ARZULAYIN

Ashâb-ı Kiramdan Süveyd b. Yezid el- Ezdi radıyallahu anh anlatıyor:

“Biz kavmimizden yedi arkadaş, Resûlullah’a elçi olarak gittik. Huzuruna çıkıp kendisiyle konuştuğumuzda sükûn ve vakarımızı, halimizi beğenerek: ‘Siz Müslüman mısınız?’ diye sordu. Biz de Müslüman olduğumuzu söyledik. Efendimiz: ‘Her sözün bir hakikati vardır. Sizin sözlerinizin, imanınızın hakikati nedir? anlatın.’ dedi. Biz şöyle cevap verdik:

- Bizim on beş özelliğimiz var. Bunlardan beş tanesi, Senin İslâm’a davet eden elçilerinin bizden inanmamızı istediği, beş tanesi yine elçilerinin bizden yapmamızı emrettiği şeylerdir. Geri kalan beş özellik ise bizim cahiliyye devrinde huy edindiğimiz şeylerdir. Eğer Sen bunları hoş karşılamaz isen biz bunları terk ederiz.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Elçilerimin size emrettiği şeyler nelerdir?’ Biz kendisine, imanın ve İslâm’ın esaslarını saydık. Bunun üzerine Resûlullah aleyhisselam tekrar sordu: ‘Cahiliyye devrinde huy edindiğiniz beş şey nelerdir?’

- Genişlik zamanında şükretmek, başımıza gelen musibetlere sabretmek, kazaya rıza göstermek. Düşmanla karşılaştığımızda sebat etmek ve düşmanımızın başına gelen felakete sevinmemektir, dedik.

Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu: “Bilgeler ve bilginler, anlayış ve ilimleri sebebiyle neredeyse peygamber olacaklarmış. Eğer siz gerçekten dediğiniz gibiyseniz size beş haslet daha söyleyeyim, yirmi özelliğiniz olsun: Yemeyeceğinizi biriktirmeyin. Oturmayacağınız binalar yapmayın. Yarın ayrı kalacağınız şeyler için birbirinizle rekabet etmeyin. Kendisine döneceğiniz ve amellerinizi arz edeceğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının. Varacağınız ve ebediyen kalacağınız şeye, cennete rağbet edin.

Mutlu Binici

18 Aralık 2011 Pazar

BENİM SEVDİĞİM ŞEYLER.

Yolcu kardeşim Ödülünden birazda bana postalamış :)Teşekkür ediyorum kendisine.Fakat bunu kim başının altından cıkarttıysa yakalarsam :) inşallah yakalayamam.Neyse ben geçeyim asıl konuya kardeşim geçiktirdim kusura bakmayın olur mu. Misafirim vardı ondandır gecikmesi ve çok yorgunum.:)

Sevdiğim şeyler;

*denizin mavisini,
*dağların beyazını,
*ormanın yeşilini,
*geçenin ay ışıgını,
*güneşin doğuşunu,
*insanın tebessümünü,
*mevlananın deyişini: yaratılanı sev yaradandan ötürü.

Hayırlı günler.:)

8 Aralık 2011 Perşembe

Çocuğumu doğru yetiştireceğim derken.

Çocuğunuzu yetiştirirken onun sizin istediğiniz kişiliğe bürüneceğini
düşünmeyin. Onunla kurduğunuz iyi ilişki sayesinde ona tavsiyelerde
bulunabilirsiniz.
.Onun size saygılı olmasını istediğiniz kadar siz de ona saygı
göstermelisiniz.
.Ona yeterince zaman ayırın ve hoşgörülü davranmaya çalışın (kendi
fikirlerini söyleme şansı tanıyın).
.Örnek bir aile olmaya çalışın ve hatalarınız olduğunda bunu kabullenin, ona

asla yalan söylemeyin.
.Bazı şeyleri sizinle yaşayarak öğrenmesini sağlayın.
.Onun yanlışlarıyla fazlaca ilgilenmekten çok doğrularını yakalamaya
çalışın.
.Para kullanmasını öğretmeye çalışın, boşuna para harcamak yerine
gerektiğinde harcamasını öğretin.
.Onu devamlı başkalarıyla kıyaslamaktan kaçının ve kendisini aşmasını
sağlayın.
.Ona ilgi göstermekten kaçınmayın ama bunu aşırıya kaçırmayın bundan
sıkılabilir.
.Size yardım etmek istediğinde ona fırsat verin ve onu gayretinden ötürü
kutlayın. Bu ona kendine güvenme duygusunu verecektir.
.Hatalarını gördüğünde onu suçlamayın yapması gerekenin ne olduğunu
söyleyin.
.Eğitimine önem verin devamlı öğretmeniyle iletişim halinde olun.
.Ödevlerinde yardımcı olun ama asla onun yapması gerekeni siz yapmayın.
.Araştırmacı olmasına önem verin. Kendinize bir konu belirleyin ve bunu
beraberce araştırın.
.Onu övmekten kaçınmayın bunu yaparken de aşırıya kaçmayın.
.Üstünden gelemeyeceği yükler vermekten kaçının.
.Onunla hiçbir konuda pazarlık etmeyin, rüşvet vermekten kaçının.
.Davranışlarına dikkat edin sürekli aynı hatayı yapıyorsa neden böyle
davrandığını araştırın ve ona bunu düzeltmesinde yardımcı olun.
.Toplum içinde onu asla suçlamayın, bunu yalnız olduğunuz zamanda güzel bir
biçimde söyleyin.
.Onu sevdiğinizi ona söyleyin, bunu göstermekten asla kaçınmayın.
.Yatmadan önce çocuğunuza kitap okuyun, okuma alışkanlığı bu yaşlarda
edinilir. Eğer mali durumunuz elveriyorsa ona resimli kitaplar alın okuma
bilmese de kitaplarla aşina olması ilerde okulda daha başarılı olmasına
yardımcı olacaktır..
.Bütün çocukların da büyükler gibi ayrı bir birey olduğunu unutmayın.
Onlara bir birey gibi yaklaşın, kişisel isteklerine saygı duyun.
.Hata yapması için ona fırsat verin, kimse düşmeden bisiklete binmeyi
öğrenemez.
.Çok fazla kural koymayın ama olan kurallara da uyun

Şükran Taşdelen.

30 Kasım 2011 Çarşamba

BUYURDULAR

"Muhabbet,bulanık suları berraklaştırır,ölü kalpleri diriltir;

padişahları bile kul köle eyler!"

Hz.Mevlânâ (k.s)

25 Kasım 2011 Cuma

GÜLDÜRÜRKEN DÜŞÜNDÜRENLER.

Çocuk gözüyle bakabilmek.


Babası İspanya ın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapisanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapisaneye giderdi. Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında yanında götürdü ancak hapisane kurallarına göre özgürlügü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.

Bu sebeple kagıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız... Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.

Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?

Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:" Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....

Alıntı.

21 Kasım 2011 Pazartesi

ASLA YALAN SÖYLEME...


Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

-Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

-Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

-Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah’ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat’a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir’in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

-Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk?

Abdulkadir;

-Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

-Doğru mu söylüyorsun?

Abdulkadir:

-Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir’i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu?

Abdulkadir;

-Evet doğru.

Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın?

Abdulkadir;

-Hırkamın içinde koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık.

Abdulkadir;

-Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

-Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah’a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O’nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

-Sizler şahit olun. Şuanda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu.Şimdiye kadar yaptığım bütün günahlarım için pişman olup tövbe ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim’in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

-Reisimiz, biz senden ayrılmayız.Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat’a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü bir alim oldu. Binlerce insanın

Kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına vesile oldu.

14 Kasım 2011 Pazartesi

NE UCUZ OLURDU.:)

Bedevînin devesi kaybolmuştu. Bulursa iki dirheme satacağına dair adak adadı. Bir süre sonra devesini buldu; buldu ya bu kez de iki dirheme deveyi satmaya gönlü varmıyordu. Düşündü taşındı; nihayet devenin boynuna bir kedi asıp pazara çıktı. "İki dirheme deve, beşyüz dirheme kedi! İkisi bir arada." diye bağırıyordu.:)

Bunu duyan bir başka bedevî içini çekti:

- Ah şu devenin gerdanlığı olmasaydı, bayağı ucuza gelecekti !

4 Kasım 2011 Cuma

Kurban bayramınız mubarek olsun...

Öfkelerin yutulduğu, kırgınlıkların unutulduğu, muhabbetin artığı, paylaşımların çoğaldığı, huzurlu, güzel bayram diliyorum.


Allah'a emanet olun kardeşlerim.:)

29 Ekim 2011 Cumartesi

İYİLİK VE KÖTÜLÜK.


Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- "Peki"dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem! (alıntıdır)
İYİ YANIMIZI BESLEMEYE DEVAM İNŞALLAH..

16 Ekim 2011 Pazar

Hz.Ali Anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa verdi."

Peygamberimiz (sav), ayrıca müminlere çocukları arasında adaletle davranmalarını hatırlatmış ve şöyle demiştir:

"Allah'tan korkun. Çocuklarınızın size itaatli olmalarını istediğiniz gibi siz de onların aralarında adaletle davranınız."

"Allah öpücüğe varıncaya kadar her hususta çocuklar arasında adaletli davranmanızı sever"

Peygamberimiz (sav) çocukların eğitilmeleri ve güzel ahlak ile terbiye edilmeleri üzerinde de durmuş ve bu konuda birçok tavsiyede bulunarak yol göstermiştir. Peygamberimizin (sav) bu konudaki sözlerinden bazıları şöyledir:

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz."

"Çocuğun, babası üzerindeki haklarından biri ismini ve edebini güzel yapmasıdır."206

"Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyelerini güzel yapın..."

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), her konuda olduğu gibi, çocuklarla ilgilenmesi, onlara gösterdiği sevgi ve şefkat ile müminlere en güzel örnektir. Peygamberimiz (sav) "Küçüklerimize şefkat etmeyen ... bizden değildir" diyerek, çocuklara gösterilen şefkatin önemini belirtmiştir

3 Ekim 2011 Pazartesi

Haya,Yanlız hayır getirir.

Îmânı yüceltip kemâle erdiren hayâ, takvânın ayrılmaz bir parçası, iyilik ve güzelliklerin anası, akl-ı selîmin ayrılmaz bir cüz'ü, Cenâb-ı Hakk'ın muhabbet ve rızâsını kazandıran bir vasıftır.
"Aklım, kalbime, iman nedir ? diye sordu,kalbim ise aklımın kulağına eğilerek dediki: İman edepten ibarettir! Ya Rabbi! Engin lutf u kereminle bizlere hidayet, takva, haya ve gönül zenginliği ihsan eyle ! Amin...
Alıntı.

29 Eylül 2011 Perşembe

Hayırlı Cumalar...

Yâ Rabbî! Biz, Habîb-i Edîbin Muhammed Mustafâ -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in senden istediği her şeyi istiyor ve sana sığındığı herşeyden biz de sana sığınıyoruz. Ya Rabbi!.. Bizi seçtiğin, sevdiğin kendilerine maddî-mânevî ihsanlarda bulunduğun nîmet ehlinin yolundan ayırma!.. Bizi, sadece seni bilen, sana el açan, senden yardım bekleyen hakîkî mümin kullarından eyle!.. Bizim hayırlı duâlarımızı merhamet ve lütfunla kabul buyur!.. Bize dünyada da iyilik ve güzellik ihsân eyle, âhirette de!.. Bizi cehennem azabından koru!..

Âmîn!..

26 Eylül 2011 Pazartesi

YA SEN BİZİ KİMİNLE SANIDIN?

Hayatı muhteşem zaferlerle dolu olan Yavuz Sultan Selim, kısa fakat dolu dolu geçen hayatında küçük bir çıbana yenik düşer. Son anlarında yanında Hasan Can vardır. Yavuz, Hasan Can’a sorar:

- Hasan bu ne hâl?

- Şimdi Allah ile birlikte olma zamanıdır sultanım!

Cevap oldukça düşündürücüdür.

- Bre Hasan,sen bunca zamandır,bizi kiminle bilirdin?!

Yavuz Sultan Selim’in konuşmaya mecali kalmamıştır.Mushaf-ı Şerif’i işaret eder. Hasan Can güzel sesiyle Yasin-i Şerif’e başlar. Okumaya başlamasıyla yüzünde huzurun izleri halelenir. Sonra latif bir tebessüm yayılır etrafa.Koca Sultan belki de ilk kez böyle tebessüm eder dünyaya.
Alıntı
(ruhlarına fatiha)

16 Eylül 2011 Cuma

Hz.MEVLANA'NIN HAYATINDAN DERSLAR

Mevlânâ, Allahü teâlânın yarattığı bütün mahlûkâta merhamet sâhibi idi.

Bir gün Nefîsüddîn Sivâsî'ye bir kuruş verip ekmek aldırdı.

Ekmeği eline alıp bir virâneye gitti. Nefîsüddîn de gizlice onu tâkibe başladı.

Sonunda, Mevlânâ'nın o ekmeği yeni yavrulamış bir köpeğe kendi elleriyle
yedirdiğini gördü.
Mevlânâ dönüşünde, Nefîsüddîn'in kendisini tâkib ettiğini anlayıp;

"Bu hayvan yedi gündür açtır ve yavrularına şefkatle bakmış ve hiç yanlarından

ayrılmamıştır.

Resûlullah efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde; "Merhametlilerin en büyüğü olan

Allahü teâlâ, kullarından merhametli olanlara merhamet eder.

Ey ümmet ve Eshâbım! Siz de O'nun yarattıklarına merhamet ediniz ki, size de semâ

ehli merhamet etsin" buyurdu. Nefîsüddîn bu sözler üzerine ağlayarak Mevlânâ'nın

ellerini öptü ve hayvanlara bile bu kadar merhametli olan siz, tabiatiyle ahbâb ve

dostlarınıza da merhamet edersiniz." dedi. Bunun üzerine Mevlânâ;

"Evliyâullahın merhameti pek çoktur; bütün mahlûkâta ve ahbâblarına da şüphesiz

merhamet eder." buyurdu.
alıntı

11 Eylül 2011 Pazar

Gönlüm Dilime Dargın

Gönlüm dilime dargın,dilim gönlüme

Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime

Dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüyü için kızıyor

gönlüme...

Mevlana.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Mevlana'nın sözleri

Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
Allah ile olduktan sonra, ölüm de ömür de hoştur.
Bal yiyen, arısından gocunmaz.
Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından birşey kaybetmez.
Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür.
Ümit, güvenlik yolunun başıdır.

1 Eylül 2011 Perşembe

Blogger N'lerini seçiyor !

Kardeşim K.C.yani Bir Bakarsam Beni en güleç yüzlü Blogger seçmiş :-) Eksik olmasınlar değer verenleri çok olsun inşallah.

Sizler de beni çok güldürüyorsunuz Allah razı olsun sizlerden.

Neyse biz asıl konumuza dönelim.

Benim enlerim sizlersiniz. Birinizi diğerinizden ayıramadım :)

Yolcu,
İhyaca ,
Nutukcu,
Engelsiz Dünyam,
Bir yazarsam,
Karabey,
Sinirli ve
Yusuff

kardeşlerim iyiki tanımışım sizleri. çok şükür:)

Aa unutacaktım az kalsın bazı bazı Gelibolu kardeşime de uğruyorum bu aralar uğrayamadım ama bir ara uğramayı düşünüyorum bakalım hayırlısı inşallah görüşmek nasip olur :)

hayırlı günler Allah'a emanet olun.

28 Ağustos 2011 Pazar

Hayırlı Bayramlar

Varlığı ebedi olan,merhamet sahibi,adaletli Yüce Allah kendisine dua edenleri geri çevirmez.Dualarınızın Rabbin yüce katına iletilmesine vesile olan Ramazan Bayramınız mübarek olsun Kardeşlerim

26 Ağustos 2011 Cuma

ALLAH'IN SELAMI ÜZERİNİZE OLSUN

Allah'ım
Bizleri,oruçları ve namazları,hayırlı duaları kabul olunan,günahları sevaplara tebdil olunan,rahmetinle cennetlerine girdirdiğin ve derecelerini yükselttiğin kullarından eyle
AMİN..

25 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazana hürmet eden mecusi


Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsî, (Ateşe tapan) nin çocuğu daha müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için, oruçlu müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini farketti: «Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar, onlarca bu günler muhterem günlerdir.» diyerek azarladı ve çocuğu eve gönderdi.
Her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü. Ölümünden sonra o şehrin dinde ileri gelen zevatından birçoğu, mecûsîyi rüyalarında Cennet-i âlâda gördüler. Halbuki, hayatında ateşe Allah diye ibadet eden bir kimsenin, Cennete girmesi adl-i ilâhîye mugayirdi.
Mecûsîye: «Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğün zaman, cenaze namazını bile kılmadık.» dediklerinde O, şu cevabı verdi:
— Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben bir mecûsî îdim. Fakat bir gün küçük oğlum, müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için;
Cenab-ı Allah, benim ruhumu müslüman olarak aldı. Ölüm anında Azrail (a.s.) geldiği zaman, Allah (c.c.) ona emretti. Evvelâ bana: «Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühü» dedirtti, ondan sonra canımı aldı. O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimete kavuştum, dedi.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Kardeşlik

İki erkek kardeş, babalarından kalma çiftlikte çalışırlardı. Kardeşlerden biri evliydi ve çok çocuğu vardı. Diğeri ise bekardı. Her günün sonunda iki erkek kardeş ürünlerini ve karlarını eşit olarak bölüşürlerdi. Günün birinde bekar kardeş kendi kendine:
“Ürünümüzü ve karımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil” dedi, “Ben yalnızım ve pek fazla gereksinimim yok.”
Böylelikle, her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye başladı. Bu arada evli olan kardeş, kendi kendine:
“Ürünümüzü ve karımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil, üstelik ben evliyim, bir eşim ve çocuklarım var ve yaşlandığım zaman onlar bana bakabilirler. Oysa kardeşimin kimsesi yok, yaşlandığı zaman hiç kimsesi yok bakacak” diyordu.
Böylece evli olan kardeş her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı. İki erkek de yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar, çünkü her ikisinin de deposundaki tahılın miktarı değişmiyordu.
Sonra, bir gece iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken çarpışıverdiler. O anda olan biteni anladılar. Çuvallarını yere bırakıp birbirlerini kucakladılar.(alıntı

14 Ağustos 2011 Pazar

Kimsenin Görmediği Yer

Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, üstadı Üftade Hazretleri’nin hizmetinde talebe iken, arkadaşları arasında, üstadının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri, en çok onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi. Üstadın kendisi ile fazla meşgul olmasını diğer talebeler çekemezler ve onu çok kıskanırlardı.
"Onun bizden ne farkı var?"
- Biz de talebeyiz o da talebe! Onun bizden ne farkı var? diye hayıflanıyorlardı.
Talebelerin bu halini sezen Üftade Hazretleri, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırarak ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip :
- Bunu gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken hiç kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur, buyurdular.
Bıçakla tavuğu alan talebeler süratle yayıldılar ve kendilerine göre gizli birer yer bularak, tavukları kesip getirdiler. Fakat, o hakkında dedikodu yaptıkları “Onun bizden ne farkı var” dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıkta görünmüyordu. Erken gelenler kendi aralarında konuşuyorlardı:
-Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip gelsin! Kimbilir şimdi nerelerde dolaşıyor, şeklinde laflar ediyorlardı. O talebe, hayli bir zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar:
"Sen nerede kaldın evladım ?"
-Bir tavuğu kesmeyi becerememiş, diyorlardı. Üftade Hazretleri sordu:
- Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın evladım ? Hep seni bekliyoruz, bu zamana kadar nerelerdesin ?
O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan ve daha sonra da büyük bir mürşid olacak olan Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri şöyle cevap verdi :
- Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür diliyorum. Lakin ben nereye gittiysem, beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi biliyorum ki, Allah Celle Celalühu beni mutlaka görüyordu. Ve böylece oradan oraya, oradan oraya koştum. Sizin emrinizi yerine getiremeden geriye geldim, dedi.
Tabii bu hadiseden sonra hocalarının neden onu çok sevdiğini ve onunla daha fazla ilgilendiğini anladılar. Arkadaşları, bu sefer, onun kemalatına gıpta ettiler.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

DUA EDELİM Mİ?

Allah'ım! Zat-ı Uluhiyetine, yüce dinine,Kur'an-ı Mubine ve Senin mü'min kulların olan bizlere düşmanlık besleyen, komlo üstüne komplo hazırlayan,tuzak üstüne tuzak kuran insaf mahrumu zalimleri Sana havale ediyoruz.
Onları kör,sağır ve dilsiz hale getir ve kirli amallerine musade etme.
AMİN.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Allah'ım!


Biz Sana Zikrinle yaklaşmak istiyoruz,

Cömertliğin hakkına.bizi kendine yaklaştırmanı istiyoruz,

Şükrü eda etmeyi bize nasip etmeni istiyoruz,

Zikrini bizelere ilham etmeni istiyoruz,

Seninle Senden şefaat istiyoruz.

AMİN.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Güzel bir hikaye

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler. Ama en çok kayıp veren kirpilermiş. Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.

Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlanmiş. Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış. İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama başka bir problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

Daha sonraki gece, yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu sefer de donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.


Alıntı.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Bir engelliyle karşılaşıldığında yapılmaması gerekenler !

Bir engelliyle karşılaşıldığında;
-öncelikle “Aaa,sana ne oldu?”diye sorulması…
-Çocuğu engelli olanlara “Siz öldükten sonra ne olacak bunun hali?” denmesi…
-Normal okullara gitmek isteyen engellilere “Sizin için ne güzel özel okullar var,niye zorlanacağın bir okula gidiyorsun ki?”denilmesi…
-Engelli birini görünce direk onunla konuşulmaması,yanındakine (o yokmuş gibi) onun hakkında sorular sorması…
-Birine kızıldığında o kişiye hitaben “spastik”,”şizofren” gibi ifadelerin aşağılama maksadıyla söylenmesi…
-Örneğin bir görme engelliye izin almadan hemen koluna girip yardım etmeye çalışılması…
-Ufak tefek paraları(örneğin tuvalet parası gibi) engellilerden alınmaması.Engelli vermekte ısrarcı olursa”Başının gözünün sadakası olsun”denmesi…
-Bir engelli ile karşılaşıldığında yanındaki çocuk “Aa,o ne,sen neden öylesin?” gibi sorunca “Hişt,sus bakayım,çok ayıp”gibisinden sözlerle çocuğun susturulması,ona başka açıklama yapılmaması…
-İşitme engelli biri,dediğinizi anlamadığında bağırarak tekrar edilmesi…
-Bir kör ile tanıştığınızda “sizin parmaklarınız çok duyarlı,ezberiniz çok güçlü değil mi,bir kör var bizim orada 10 yıl geçse seni sesinden tanır”gibi muhabbetler yapılması…
-Çocukların adeta “bulaşıcı” bir şeymiş gibi engellilerden uzak tutulması…
-Engelliler için ayrılmış alanların(otobüslerde,asansörl​erde v.b.) diğer kişilerce adeta yarışırcasına kullanılması.
-Çocuğu engelli doğunca ya da bir kaza sonucu engelli olunca bazı insanların ilk fırsatta eşinden boşanıp evi terk etmeleri.Bir daha da hiç ilgilenmemeleri…
-Akülü sandalye kullanan bir engelli görünce “Aaa,kendi kendine gidiyo” denmesi…
-Hava alanında görevlinin uçağa binecek tekerlekli sandalyedeki engelliye “Yürüyebiliyor musunuz?” diye sorması.Sandalyedeki arkadaş “Hayır” dediğinde tekrar “Hiç mi?” ya da bir kaç adım da atamıyor musunuz?Denilmesi...
kaynak:NoEngel

27 Temmuz 2011 Çarşamba

VEFASIZLIK


hakkı hakikati unutmuş herkes
Yok olmuş gönülde dostluğa heves
Muhabbet diyorken yürekteki ses
Vefanın semtinden geçen kalmamış

vefa dedikleri semte har geldi
gülşene gülzara ah -u zar geldi
bir selam bir davet artık zor geldi
muhabbet bağını açan kalmamış

atadan öğrenir alırdık dersi
maddede manada gezerdik arşı
bir tutan olmazdı azimle hırsı
izanı irfanı seçen kalmamış

insandır sanırdım vefalı olan
seveni uğrunda cefayla solan
kırk yıl hatırıyla fincana dolan
bir yudum kahveyi içen kalmamış

güzel huylu olmak islamın özü
unutulur oldu atalar sözü
hırs sarmış bürümüş gönülle gözü
vefa kılıcıyla biçen kalmamış.

Hüseyin Gazi
06.09.2007

23 Temmuz 2011 Cumartesi

MEKTUP



Emine gızım,

Benim. Ayşe nenen. Bildin mi? Bildin dabii. Elimde böyüdün a gızım. Yoğsa şehere oğlumun yanına gitdim diye beni untuveedin mi? Böğün tam 10 gün oldu köyden ayrı düşeli. Çok özledim orları. Doktura çıkarttı beni oğlan. Gözümdeki katarağı aldılar Allah razı olsun. Perde falan galmadı. Çayıra baktım mıydı, goyunların hepisini görecem. Azcık sıkıldım burlarda. Halden annayan da olmadığına, köye mektup yazdırayım dedim göççük toruna.Canım pek daraldı buralarda. Goca bi köyü bi binaya doldurmuşlar. Herkesleri kümes gadar evlere tıkmışlar.

Haftaya köyden burlara gelcekler varımış. Çıtırların Hilmi’den bağ makasını yolla bana. Bizim gelinin tırnaklarını kırkacam. Bostan çapası gibi olmuşlar, sorduydum, “kesemiyoz” dedi, utancından boya sürüyo gariban.
Okusun, ilim bellesin diyin şehere gönderdiydik emme edepsizliği bellemiş benim oğlan. Eve, gelinin gözü önünde cıbıl gadınlar getiriyo her akşam. Gadınlar bir oynayyolar, bir güleyyolar sabaha gadar heç utanmadan. Şükür ki heç çıkmayolar o güçük gara kutudan. Gelin de accık beceriksiz ya.. Ne etcen gari.. Ocakta tencere tıngırdatmaya üşeniyo, alıyo bizi hambörger miymiş, ham börülcemiymiş ney, onu yimeğe götürüyo. “Ben ham yimek yimem a gızım..” dedim dinnemedi. Arpaya katsan at yemez, kepeğe katsan it yemez. Anaaa, gurudum, Cıkcıklar’ın bağındaki gorkuluk gadar galdım açlıktan. Hele bi dur. O yimeklerin yanına gara bi su veriyollar da Eminem, içtiydim, dedim “Allah, yandım anam.” Yanndı genizlerim, köpükler çıktı ağzımdan burnumdan. “Şeherin gara suyu gudurttu beni herhal” dedim aklımdan. Anaam, bi iyi geldi bana o sonnadan. Hergün alıyo torun bana o gara şişeden bakkaldan. Gerçi masraf çıkarmayam oğlana diyom emme “Alacağım bir iğne, çeliğin okkasından bana ne” diyom sonradan. Zaten hepiciği müsrüf. Akşama gadar kavuruyolar, sabaha gadar savuruyolar.

Böyük torun helhal evlendi, başka evde yaşıyo dediler. Gayrı ocağından ayrı yaşamak isteyo dediler. Çağırın göresim var dediydim. Aaşam gelecekti, bekledim uyuya galmışım. Gece ayakyoluna galktıydım. Anaa, baktım salonda biri yatıyo. Usulca yanaştım, gafasına yorganı çekmiş, parlak küpesi upuzun saçları gözüküyo. “Hah” dedim. “Torun sürpüz yaptı. Yeni gelini de getirivermiş, saçları da küpeleri de pek ışıl ışıl” derken, yataktan dönüverdii… “Allahh… Gelinin gara gara sakalları, pos pos bıyıkları var!!.” Elim ayağım boşanıverdi. Başladım bağırmaya “E cinni kiş kiş! Ben sana dokunmam kış kış!!. Destur Bismillah.. Yaa Alllaaahhhh!!..” derkene bayılmışım. Ayılayazdım, gözümü açdıydım, ecinni bana “Babanne” diye yapışıverdi, gene bayılmışım. Sonnadan annadım ki, o yeni gelin deel benim büyük torun Hidayet’miş. “Sana dedenin adını verdik. Hidayete ereceğine zıvanadan çıkmışın” diyip bastonu dehledim gafasına.

Ben eyiyim Emine gızım. Merakta galma. Sade, bazı diyom keşke gözlerim perdeli galaydı. Belki o perdeden görmüyodum bunnarı.. Ben yazarım yine sana. Hele kal sağlıcakla.
Kaynak: ihyaca

21 Temmuz 2011 Perşembe

ALLAH'IN SELAMI ÜZERİNİZE OLSUN

Bir Vakit israilogullarini ard arda bir kaç yıllık kıtlık basmıştı.Bu Öylesine görülmedik bir kıtlıktıki çoğu aileler bir kuru ekmege bile hasret çekiyorlardı
İşte o sıralarda İsrailoğullarından bir kadın bir gün evinde tam bir iki lokmalık kuru ekmegini agzina atacağı esnada muhtaç birisi kapısını çalar ve "Ne Olursunuz Açlıktan ölüyorum bana Allah rızası için bir lokme Ekmek" Der
En azından bir lokma ekmek diye kapsını çalan muhtaç kimse kadar aç olan iyiliksever kadın lokmayi tutan elini ağzından geri çevirir ve "buyrunuz" der.
İyiliksever kadın yanında küçük çocuğu olduğu halde bu olay bir kaç gün sonra evinde yakmak için vadiye calı çırpı toplamaya cikar .Fakat başına muthiş bir bela gelir.Yavrusunu bir kurt kapip hizla kaçmaya başlar.Talihsiz kadın aci bir çiğlik basarak kurdun ardindan koşmaya baslar.
Kadın hizla koşmaktan ve ağlamaktan dermani kesilerek külce halinde yere yığıldığiı sirada sinirsiz kudretiyle herşeyi yapmaya kadir oLan yüce Allah (c.c) Cebrail vasitasiyle onun imdanina yetişiverir.Cebrail (a.s) hemen kurdun ağzından neye uğradğını anlamayan çocuğu kurtarır ve anasının yanina getirir.Kadın ayilinca çocuğu kendsine teslim eder Ve Allah (c.c) adina şöyle der "Ey iyilik sever kadin evladini kurtarmamdan hoşnutmusun? Bu Sana verdigin bir Lokma kuru ekmeğe karşilik Allah`ın bahşettiği bir lokma derecesindeki küçük bir iyiliktir."

Tefsir-i Hanef-i

19 Temmuz 2011 Salı

DÜRÜSTLÜK

" Toplantıya gideceğim.Baktım geç kalma ihtimalim var,bindim bir taksiye,muhabbetçi bir arkadaş.O anlatıyor ben dinliyorum.Tam işyerinin önüne geldik.Ankara'da Bakanlıklar.Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu,ben 10 TL uzattım.Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,taksici üstünü arıyormuş gibi yapar,siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda,inmemek için debelenirsiniz.Tam o sahne olacak.Şoför,para üstü varmı diye aranmaya başladı.

"Üstü kalsın kardeşim"dedim.

Döndü bana doğru

"Vaktin varmı ağabey ?" dedi.

"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)

Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor,indi araçtan.Önde bir büfe var.Gitti oraya,bir şeyler konuşup geldi.Bana 25 Krş uzattı.Belli ki para bozdurmuş.

"Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"

-Ne alacağım ağabey 50 krş.u

-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.üstü kalsın demiştim.

Döndü bana,attı kolunu arkaya :

-Vaktin varmı ağabey

-Var

-Çek kapıyı o zaman

Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.

5 dk.konuştuk.İngiltere'de profösüründen,bilmem kiminden eğitimler aldım.O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini,ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz.Babam rençberdi benim,günlük yevmiyeye giderdi;artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,o gün iş bulamamışsa,biz eve gelişinden,yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik.Yemek bitince babam bize"Durun kalkmayın" derdi.Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

"Aha" dedim,"Bizim meslek",seminerci.

- Ne anlatırdı baban

- Hayattta nasıl başarılı olunur ?

O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor,sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.

-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi,delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır,dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun,evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken ,biz de gülerdik. Annem kızardı,"Babanızla alay etmeyin.O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeiş var,onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor,ama adamda her numara vardı,kumar falan oynatırdı.Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı,hep o ikisinin eskilerini kullandık.O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık,çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye,para falan hak getire.Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman,işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyormusunuz ?

-Ne bıraktı ?

-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın,hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler,ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.

Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi,çoluk çocuğu,hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :

"Asıl mirası bizim baba bırakmış."

Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık.Her şeyimiz var Allah'a şükür.

Çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim :

-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.

-Nedir bomban ?

-Nerede oturuyoruz biliyormusun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

Evladınıza ne araba bırakırsınız,ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.

(A.Şerif İzgören kitabından)

15 Temmuz 2011 Cuma

Hayırlı kandiller kardeşlerim.

"Şüphesiz Allahü Teala, haya ve kerem sahibidir. Bir kimse (kabul olunacağına inanarak)ellerini kendisine doğru kaldırıldığında onları boş döndürmekten haya eder." (Hadis-i Şerif,Sünen-i Tirmizi)


11 Temmuz 2011 Pazartesi

NİYET DEĞİŞİNCE...





NİYET DEĞİŞİNCE

Kral, atına binip arazide dolaşırken, sıcaktan hararet basmış ve boğazı kurumuş. Su ihtiyacını giderecek ve kendisine ferahlık verecek bir şeyler yeme, içme ihtiyacı duymuş. Etrafına bakınırken, bir nar bahçesi görmüş. Atını o yana doğru sürüp, bahçede çalışan delikanlıya selam vererek;“Bana bir nar ikram eder misin?” diye sormuş. Delikanlı; “Hayhay, memnuniyetle” cevabını vermiş.Biraz sonra, elinde güzel bir narla Kıral’ın yanına gelmiş. Kral, narı ortadan ikiye bölüp, bir yarısını yemeye başlamış. Bir yandan da; “Oh! Ne güzel nar!” diye mırıldanmış. Derken, gözü nar bahçesine doğru kaymış. Farkında olmadan; önce ağaçları, sonra dalları, daha sonra narları saymış. Arkasından, takdir duygularına haset kaygıları karışmış. İçinden; “Keşke bu nar bahçesi benim olsaydı. Acaba sahibi kimdir ve nasıl elde edilir?” diye düşünmeye başlamış. Bu sırada, narın bir yarısı bitmiş, sıra öteki yarısına gelmiş. Fakat, anlaşılmaz bir biçimde, tadı değişmiş ve alabildiğine kötüleşmiş. Kıral, hayretler içinde; “Evlat, bu ne iştir? Narın bir yarısı çok güzeldi, öteki yarısı bozuk çıktı” demiş. Delikanlı, bilgece bir gülümseyişle; “Efendim, Kıral’ın niyeti değişince, narın tadı da değişti” cevabını vermiş.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

MERHABA...SONUNDA TAŞINDIM.




MERHABA ARTIK BURDAYIM HOŞ GELDİM. DÜZENLEMEK BİRAZ ZOR OLSA DA SONUNDA OLDU, UMARIM BEĞENİRSİNİZ, BİZ BEĞENDİK.