.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Okumak istermisiniz.


"Maddi kapılarınız kilitliyse bedeniniz, manevi kapılarınız kilitliyse ruhaniyetiniz zindanda kalır. Özgürlük özlemindeki kırık kalpli bülbül gibi karanlık kafesinizde kendi inleyişinizi dinleyerek ömür tüketirsiniz.

Hayır, karanlık şartla...rın kilitlerine bakıp karamsarlığa kapılmayın. Allah’tan ümide tutunun ki keramet kapıları önünüze açılsın, çukurlardan ufuklara uçabilme şansınız doğsun ve göklerden gönderilen gizemli destekler yardımınıza yetişsin.

Hz. Musa (as) ile halkı, Firavun ordusuyla Kızıldeniz arasında sıkışmıştı da, İlahî Azamet denizden yollar açmıştı. Hz. Yusuf (as) çocukken atıldığı kuş konmaz, kervan göçmez çölün ortasındaki kuyuda bulunup çıkarılmıştı da, büyüyüp Mısır kralına vezir olmuştu. Siz de mi bir denizin kenarında kilitlisiniz? Sizi de mi bir kuyuya attılar?

Karamsarlığın kahrında kaybolmayın. Şefkatli Sahibinizin “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!” (Kur’an: 39;53) emrinin ışığına tutunun. Allah dilerse, Hz. İsmail’i (as) kesmeyen bıçak sizi de kesemez; Hz. İbrahim’i (as) yakmayan ateş sizi de yakamaz. Yeter ki güvendiğiniz, sığındığınız, ulaşmaya çırpındığınız yegâna kimse, Merhametli Mevla’nız olsun." Dr. Muhammed Bozdağ
 
Ne güzel yazmışlar Allah razı olsun Abimizden.

23 Şubat 2013 Cumartesi

Başka Dua Bilmezmisin..

 Bir şahıs, Harem-i Şerîf’in kapısında, “Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâh’ım!..” diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona,
“Sen başka duâ bilmez misin?” dediler. O şöyle açıkladı, bu duâyı tekrar etme sebebini:

“Ben Beyt-i Şerîf’i tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. ‘Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar” dedi şeytanım. Îmânım ise, ‘Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et!’ dedi.
Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:
“Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!”
Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:
“Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.”

Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdat’a gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, ‘Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım” dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çehiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:
“Babam bu keseyi Harem-i Şerif’te kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.”

Bunun üzerine ben Allâh’a hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!.. (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: 280-81)
Evet, enteresan bir hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj oldukça mühim. Kaldı ki bu, sadece dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise, ebedî bir saâdet. Rabbimiz cümlemizi, îmânımızın sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn...

sadakat.net

22 Şubat 2013 Cuma

Hayırlı Cumalar

Hz.Ali  (  r.a )  Buyurdu

"Nefsi herkesinkinden  daha  bozuk  olmasına  rağmen  kendisini  ıslaha  çalişmayıp  başkalarını  ıslaha  kalkışan,  durmadan  başkalarıyla  meşgul  olan  kimseye  şaşarım."